15 Mart 2008 Cumartesi

To be or not to be that is the question...

Olmak ya da olmamak... Iste mesele bu...

Acaba zalim felegin okuna, tasina gogus germek mi, yoksa bu mihnet deryasina karsi koyarak hepsine son vermek mi daha asil bir hareket olur?

Ölmek: Uyumak... Hepsi bu kadar...

Ve bir uykuyla butun kalp agrilarini, vucudun yakindigi binbir tabii derdi dindirebilmek...

Iste varligimizin ozledigi netice!

Ölmek: Uyumak, uyumak! Belki bir ruya gormek...

Ahh, iste gucluk burada!

Cunku ruhumuzun bu fani kaliptan siyrilip olum uykusuna daldigi an, nasil bir ruya gorecegimizi kim bilir?

Iste bizi dusunduren ve uzun ömür felaketine katlandiran bu.

Yoksa kim, bir yalin hancerle hayata son vermek varken, zamanin darbelerine ve hos gormesine, zalimin zulmune, magdurun kustahligina, reddedilmis askin sizilarina, adaletin suruncemesine, mevki sahiplerinin hakaretine, liyakat ehlinin liyakatsizler tarafindan asagilanmasina katlanir? Kim bu yuklere tahammul eder?

Eger o kesfedilmemis, o sinirlarindan hicbir seyyahin geri donmedigi alem, o olumden sonraki seyin dehseti irademizi sasirtmasa, ömrün mesakkatleri altinda terler, inler miyiz?

Butun bunlar bize, bilmedigimiz fenaliklara atilmaktansa, icinde bulunduklarimiza katlanmayi hos gosteriyor.
.
Iste hepimizi korkak yapan, bu suursuzlugumuzdur ve iste bu endiseler, azim ve kararimizi solduruyor, tuketiyor; yuksek ve onemli girisimler, bu sebepten dolayi yonlerini degisitiriyor, faaliyet ozelliklerini kaybediyorlar...

Hiç yorum yok :