22 Ocak 2011 Cumartesi

Film 4: House of Flying Daggers (3.kez)


Uzun bir aradan sonra House of Flying Daggers'ı tekrar izledim ve yönetmen Yimou Zhang'ı tanımlayacak en iyi sıfatın "mükemmeliyetçi" olduğuna karar verdim. Daha önce yönetmenin sırasıyla, The Road Home, Hero ve Curse of Golden Flower filmlerini izledim. Hepsi de çok iyi filmlerdi. 

Oyuncu seçimi, hikaye, kostüm, dekor, müzik ve özellikle görsellik açısından mükemmeli yakaladığı film ise, büyük bir çoğunluğa göre "Hero" olsa da bana göre "House of Flying Daggers"tır.

***Spoiler***

House of Flying Daggers başta aşk olmak üzere, güven, bağlılık, sadakat, fedakarlık gibi birçok kavramın anlamını tekrar düşündürüyor.

Leo, "Senin için üç yılımı feda ettim. Üç gün içinde, Jin'e nasıl aşık olabilirsin ki?" diye hayretler içinde Mei'ye soruyor.

Mei, susuyor...


Eminim kendisi de bu sorunun cevabını bilmiyor ve bu soruya verilecek mantıklı bir cevabı da yok. Zaten mantık aramanın anlamı da yok. Doğru olanın, "onu bekleyen, onu seven, bu sevgisini kanıtlamak için casusluk görevini kabul ederek üç yıl vatanından ayrı yasamış ve bu üç yılı onu beklemekle geçirmiş olan kişiyi yani Leo'yu sevmesi, onunla birlikte olmasıdır" diyebiliriz.


Ama Mei ne yapıyor?


Zamanı
nda onu kandırmış, düşmanı olan ve sadece üç gün boyunca yolculuk yaptığı Jin'i sevmeyi seçiyor. Aslında buna pek seçim de denemez. Çünkü, karşı koyamadığı bir duygu ile hareket ediyor. Karşı koyamadığı duygu ise aşktan başka bir şey değil...


Jin ise, Mei'yi korumak uğruna kendi ülkesinin askerlerini öldürmek zorunda kalıyor. Bu hareketinin pişmanlığı ile eziliyor. Mei ile her ayrılmalarında kendisinin bir rüzgar gibi olduğunu söylese de, her defasında geri dönen yine hep o oluyor. Jin'i geri döndüren şey de aşktan başka bir şey degil...

Final sahnesinde, Leo'nun Mei'nin göğsündeki hançeri çıkarıp atacagina ihtimal vermediğinden (ya da oyle inanmak istediğinden) hançeri Jin'e doğru fırlatırmış gibi yapıyor. Mei ise bir an bile tereddüt etmeden göğsündeki hançeri Leo'yu öldürmek için degil, Jin'e doğru gittiğini düşündüğü hançeri durdurmak için kullanıyor... Her ne kadar filmi izlerken Leo'nun bakış açısından olayları görmek zor olsa da, aslında o da aşkı için son kozunu oynuyor...


Ve Mei ölmeden önce, Jin'in kolları arasındayken son kez konuşuyorlar;

-Geri gelmemeliydin.

-Geri geldim. Senin için aşkım.

Kısacası, House of Flying Daggers, aşkın bu anlaşılmaz ve garip kimyasını göstermesi bakımından, en sevdiğim aşk filmleri arasında yer alıyor.

4 Ocak 2011 Salı

Kitap 1: To Kill a Mockingbird

Kitapta en çok etkilendiğim karakter Atticus Finch'ti. Kitabı okurken bir insan nasıl bu kadar düzgün, mantıklı, sakin ve anlayışlı olabilir ki diye kendi kendime sorup durdum. Scout ile Jem'i yetiştirirken onların çocuk olduğunu unutmadığı gibi kendilerine özgü kişilikleri olan bireyler olduklarını da asla atlamadı. Zaten kitabın en başında iç kapakta yazan "Avukatlar da bir zamanlar çocuktu" ifadesindeki gibi çocukluğunu unutmamış bir avukattı.
Kitabın konusuna gelince, bir yanda zencileri hor gören cahil ve ön yargılı kasaba halkı diğer yanda ise haksızlığa uğramış bir zenciyi savunan vicdan ve akıl sahibi bir avukat. Ve tüm bu çekişmelere tanıklık eden Scout ve Jem adında iki çocuğun hikayesini anlatıyor.
Boo Radley ise kitabın en az görünen ama en çok merak edilen karakteri. Tüm bu mücadele ve çekişmelerden kısacası dünyanın çirkinliğinden kendini soyutlamış ve evine kapanmış olmasına karşın meraklı komşuları Scout ve Jem için arasıra evinden çıkmak zorunda kalıyor. Onun evinden çıktığı ender zamanlar ise kitabın en soluksuz okunan kısımları...
Scout'un tüm olaylar sonrasında söylediği "...Sonuçta insanların garip olduğuna, onlara aldırmamaya ve mecbur kalmadıkça asla hiçbirini düşünmemeye karar vermiştim." cümlesi onunla aynı yaşlarda olduğum sırada benim de kendi kendime aldığım bir karardı. Tahammül edemeyeceğim insanları değiştiremeyeceğimi anlayınca onları hiç yokmuşçasına görmezden gelmenin özellikle ruh sağlığım için en iyisi olduğunu düşünür ve halen uygularım.
Kitap yazarına Pulitzer ödülü kazandırmış ve film ise Oscar ödülü almıştır. Filmde Atticus'u Gregory Peck canlandırmış. Mükemmel bir seçim olduğunu düşünerek en kısa zamanda bu kitabın filmini de izlemek istiyorum.

kitap: http://www.ilknokta.com/kitap/59840/Bulbulu-Oldurmek.html

Film 3: Aşk Tutulması (3.kez)


Sinemada ilk izlediğimde çok beğenmiştim. TV’da denk gelince tekrar büyük bir keyifle izledim. Erkeklerin futbol aşkının anlamlandırıldığı ve abartılması halinde de ne kadar anlamsız olduğunu gözler önüne seren ilk Türk Romantik komedisi.

Film 2: One-Eyed Jacks

Türkçe’ye “Aşk ve İntikam” olarak çevrilmiş daha doğrusu bu isim uygun görülmüş. Sabah kahvaltısı sonrası kahve keyfi sırasında izledim. Filmin en başını kaçırmış olsam da, annem ve babamın olay hakkındaki görüşlerini ve tahminlerini dinlerken az çok konunun ne olduğunu anladım.

Vahşi bir batı kasabası, acımasız bir şerif, şerif’in güzel kızı ve dürüst! bir haydut çevresinde olayların geliştiği bir western filmi. 1961 yılında çekilen bu film, Marlon Brando’nun ilk yönetmenlik deneyimiymiş.

Başrol oyuncusu Pina Pellicer’in filmin çekiminden 3 yıl sonra, 30 yaşında öldüğünü öğrenince çok üzüldüm. Yaşasaymış zerafetiyle tüm dünyanın tanıdığı bir Audrey Hepburn olması kaçınılmazmış...

"One-eyed Jacks" aynı zamanda iskambilde tek gözleri görünen kupa ve maça valeleri için de kullanılıyormuş...


Film 1: Bir Demet Menekşe

Sabah kahvaltısı sırasında bir Türk filmine denk gelip de izlememek olmazdı. Kartal Tibet ve Hale Soygazi’nin başrolünde oynadığı Bir Demet Menekşe filminde, Lale Belkıs’ı da görmek hoş oldu.

Lale Belkıs’ın otobiyografisi olan "İpek Çoraplar" kitabını okuduğumdan beri onun olduğu sahnelere daha bir dikkat ediyorum. Sanki gerçek hayatta tanıdığım birini izliyormuşum gibi hissediyorum.
Yıllarca Türk filmlerini zevkle ve dikkatle takip eden biri olarak, her Kartal Tibet filminde olduğu gibi KT plakalı bir araba görecek miyim acaba derken KT plakalı, beyaz bir Mercedes araba film de arzı endam etti. Kartal Tibet’in kendimce keşfettiğim bir diğer özelliği olan sigarayı fırlatarak söndürme sahnesini ise bu filmde bulamadım.

1 Ocak 2011 Cumartesi

2011 Film & Kitap

2007 yılından beri cetelesini tutmus oldugum film ve kitaplari 2011'de de yayimlamaya devam edecegim ama farkli bir formatla ;)
Herkese iyi seneler...