Daha önce 1956 yapımı olan "The King and I" filmini beyaz perdede izleme şansına sahip olduğumda da kendimi şanslı hissetmiştim. Bu sefer 2000'li yıllarda sessiz sinema deneyimi yaşama şansı vermesi açısından "The Artist" benim için daha en başından beri heyecan vericiydi...
Film başladığında da bu heyecanım devam etti. Beni tam olarak neyin beklediğini bilmeden sinema perdesine bakıyor, sinemanın içerisinde başka bir sinema görüyordum. İç içe geçmiş bu sahnenin büyüsü inanılmazdı. Bu şekilde zekice tasarlanmış olan pek çok ayrıntı ve kurguyu takip ederken filmin sessiz olduğunu zaman zaman farketmedim bile.
Filmin konusuna gelince, daha önce izlemediğimiz, yepyeni bir hikaye değildi açıkçası. Aksine hem yerli hem de yabancı sinemada sık sık rastladığımız türden bir hikayeydi. Bana bu nokta Moulin Rouge filmini anımsattı. Moulin Rouge alışılmış bir aşk hikayesini başta şarkılar ve oyunculuklarla nasıl unutulmaz bir müzikale çevirdiyse, The Artist filmi de sesli filme alışkın olan bizlerin dikkatini hep beyaz perdede tutacak bir anlatım ile bilindik bir hikayeyi büyüleyerek aktarmıştır.
2 yorum :
Filmi bu yazının ve blogun sahibi ile beraber izledim. Hissettiklerinin tamamına yakınını ben de hissettim diyebilirim. Ancak konu olarak "Singing in the Rain"de ele alınan hikayeyi seçtiğini de atlamamak gerek. Belki o dönemin gündemin olan bir olay olması bunda etkili olmuştur ancak her şeye rağmen bu konuyu ele alan ikinci film olarak tarihe geçecek. Biliyoruz ki tarih sadece birincileri yazar.
Film ile ilgili yorumlardan ziyade yorumcumuz Cenk Bey'in giriş ve sonuç kelimeleri bana filmin adına yakışır bir biçimde çok The Artist'ik geldi diyebilirim. ;-) Beraber izlerken ki ortak duygular filmden öte blog sahibine bir destek çıkma jest niteliği taşıyor. Peki ya "Biliyoruz ki" ile başlayan ve tüm izleyicilere hükmeden tarzdaki yargıya ne demeli? Neyi biliyoruz ki biz? Tarih birincileri mi yazar yoksa tarihi birinciler mi yazar, ondan bile emin değiliz? The Artist'in çalıntı bir senaryo olduğu (benzer diyelim) aşikar fakat avantajı şu ki siyah beyaz ve sessiz olması, 1927 teknolojisi ile çekilmiş ama 2012 teknolojisi ile dvd, bluray, divx sayesinde daha çok insana ulaşacak olması ve neredeyse yakında singin in the raini beyazperde izleme imkani bulmuş 50 kuşağının tedavülden kalkacak olması tarihi biraz değiştirebilir. Dünya artık tarih okumuyor, tarihe inanmıyor, pazarlamaya bakıyor, gerçeklere değil pazarlananlara inanıyor ve bundan sonraki kuşaklar için The Artist, Singin in the Rain'in esin kaynağı olacak, bugün The Artist'i izleyen adam merak edip Singin in the rain'i izlemek isteyecek. Özetle yeni kuşaklar için tarih ilkleri yazsa ne yazar, tarihi okutacak olan The Artist olacak... ;-) (Bir Dost)
Yorum Gönder