18 Ağustos 2013 Pazar

Kitap 10: Çizgilerle Nazım Hikmet - Müjdat Gezen & Savaş Dinçel


Bazı anlar vardır ki o ana her gittiğinizde hep aynı duyguları aynı yoğunlukta yaşatır. Çizgilerle Nazım Hikmet kitabının arka kapağındaki fotoğrafı ve açıklamayı ilk gördüğümde, yüzümde acı bir gülümseme belirmişti. Bir kitabın arka kapak açıklaması bu kadar akıllıca seçilebilir miydi? Kitabı okuduğum sürece bu fotoğrafa her baktığımda hep ilk andaki gibi gülümsetti. Ne bir eksik ne bir fazla.


Kitabın arka kapağı her ne kadar acı bir şekilde beni gülümsetmiş olsa da finalinde çok ağladım. Eğer üzüntüden ağlanıyorsa, bu zaten üzüntünün doğal bir sonucu olduğu ve üzüntüyü doya doya yaşattığı için garip bir huzur verir. Şayet, zamanı geri döndürememenin, haksızlıkları engelleyememenin ve insanların kötülüğünü önleyememenin imkansızlığı içinde sıkışıp kalıyor ve sinirden ağlamaya başlıyorsanız, bu ağlamak için hiç doğal bir neden olmadığı için tahmin edemeyeceğiniz kadar yıpratıcı oluyor. Bir de bu haksızlıklara uğrayan kişiler yerine kendinizi koyarsanız, o zaman bu yıpratıcılık akıl ve vicdan sınırlarının dışına taşıyor.

Nazım Hikmet'in hayatının Müjdat Gezen anlatımı ve Savaş Dinçel çizgileri ile okumak büyük bir ayrıcalıktı. Onu sevenlerin hatta sevmekten de çok ona inananların onu anlatması bambaşka olmuş. Nazım Hikmet'in hayatını öğrenmek için pek çok farklı kitap okunabilir ama  Nazım Hikmet'in hayatını anlamak için "Çizgilerle Nazım Hikmet" mutlaka okunmalı.

16 Ağustos 2013 Cuma

Kitap 9: Cam Kırıkları - Erdal Öz


                                  "Elbette kendi yaşantılarımdan yola çıkarak yazdım bu öyküleri. Ama hiçbiri birebir 'yaşanmış olan' değildir; belki yaşanacak olandır; yaşatacak olandır. Yazarken değil ama yazıp bitirdikten sonra her öykünün, kendi gelişimini, oluşumunu gerçekleştirmeye çalıştığını gördüm. Öyküyle benim aramda sık sık sürtüşmeler, didişmeler oldu. Ama sonunda, öyküyü yazmaya beni iten 'yaşanmış olan'dan bambaşka, yepyeni bir gerçeklik çıktı ortaya. Öykünün büyüsüydü bu. Bu doyumu, bu keyfi, bu büyük acıyı dile getirmek çok zor." 

On farklı öyküden oluşan Cam Kırıkları, okuduğum ilk Erdal Öz kitabıydı. Buna karşın her öykünün kendine özgü bir anlatımı ve ilgi uyandırıcı konusu olması sebebi ile on farklı kitabını okumuş gibi hissettim. Uzun uzun anlatılabilecek derinliğe sahip olan bu kısa öyküleri, okuyacak olanların keyfini elinden almamak adına sadece sevdiğim kısımları yazarak kitabın etkileyiciliği ile ilgili ipucu vermek istedim.

Cam Kırıkları
"Bu yaz İzmir'e gelecek misin?" diyor.
"Gelmemek olmaz" diyorum. Gidemeyeceğimi biliyorum oysa.
"Ne zaman gelirsin?" diyor.
"Fuar zamanı" diyorum. İçime birden bir avuç cam kırığı atılıyor, binlerce cam kırığı. İçim kıpkırmızı kan.

O Eski Denizde
"Geceleri,  alışamadığım bir büyük masmavi sıkıntı içinde oltamın ucunda çırpınan gümüş renkli balıklar sıçrıyor düşlerime şimdi."

Karanlıkta Sulara Bata Çıka
"Karanlık ürperticiydi. Issızlık güvensizdi."

Babam Resim Yaptı
"Suluboya kutumdaki mavi. Hep maviye sürüyorum fırçamı. Önümdeki resim kağıdıyla birlikte üstüm başım da denizleniyor."

Dedem Bana Küsmüş
"Dedemin odasında yine annemin yaptığı bir Atatürk resmi vardı. Eli çenesinde, ayağında çizmeler, başında kalpak, kayaların üstünde düşünerek yürüyen bir Atatürk. Dedem bana küsmeden çok önce, bir gün, Atatürk'ün neden düz bir yerde değil de kayaların üstünde yürüdüğünü sormuştum. O hiç gülmeyen adam gülmekten kıpkırmızı olmuştu. Tıkanıp ölecek diye korkmuştum." 

Onca Sevişmeden Sonra
"Bir şarkı gibi girmişti içeri. Ayağa fırlamıştın. Açık bej bir tayyör giymişti. Boynuna kırmızı bir eşarp dolamıştı. Off'tu, aman Tanrım'dı, olamazdı, ama bu O'ydu."

Sevgili 'Acı'
"Kapıdan çıkışı çok hoştu. Bir resim gibi uzun süre sakladım o görüntüyü kafamda. Şaşkındım. Umutluydum. Heyecanlıydım. İçimde ısınan bir yer vardı. Arkama yaslandım Havaya üflediğim dumanların içinde onunla birlikteydim artık."

"Onu o anda da, daha sonra da çok sevdim."

Dövmeye Geldiler
"Para almadı. İyi ki almadı. Çok az param vardı."

Tam Denize Atlarken
"Ansızın koyu diri bir suyun içinde, dipte, yosunlu kayaların üstündesin; soluğun kesilmek üzere; dipten kurtulup yukarılara çıkmaya çabalıyorsun; başın sudan çıkınca derin bir soluk alıyorsun. Öksürüyorsun, yuttuğun, genzini yakan tuzlu deniz suyunu tükürüp çıkarmaya çalışıyorsun.

Bakıyorsun çevrene. Herkes kendi denizinde, kendi güneşinde."

İki Güzel Kadınla
"Evet, hukuk okumuştum, ama ben hukukçu değildim. Hiç sevmemiştim hukuku. Bu ülkede hukukun yürümediğini, yaşadığım sıkıntılı dönemlerde, hukukun üstünlüğünün değil, hukukun nasıl alçakça kullanıldığının yakın tanığı olmuştum."

15 Ağustos 2013 Perşembe

Film 15: Barfi


Hint sinemasında 3 Idiots (*) filminden  sonra yüksek bir beklenti ile izlediğim Barfi görsel açıdan oldukça başarılıydı. Konu anlatımı, sahne geçişleri ve eski dönemden Charlie Chaplin'e yeni dönemden The Artist (**) filmine şapka çıkarması ile de modern bir klasik gibiydi. 


Konusunu basitçe "bir aşk üçgeni" olarak niteleyebiliriz. Bu aşka dahil olanlar sağır-dilsiz bir genç, otistik bir kız ve kasabanın dillere destan güzel kızı arasında olunca, normal aşklara göre dinamikler de farklılaşıyor. Sonuçta aşkın sessiz halini anlatan ve üç saatinizin dolu dolu geçmesini sağlayan güzel bir film ama bir 3 Idiots da değil.



14 Ağustos 2013 Çarşamba

Film 14: Idiocracy


Komedi olarak çekilmiş olsa da filmde çok ciddi bir toplum eleştirisi yapılmaktadır. Başta televizyon ve onun empoze ettiği yaşam tarzı ile insanlığın seneler sonra ulaştığı noktayı bir distopya üzerinden, esprili bir dille anlatıyor. Mutlaka izlenmeli...

11 Ağustos 2013 Pazar

Kitap 8: Kardeşimin Hikayesi - Zülfü Livaneli



Kardeşimin Hikayesi'nden önce başka bir hikaye ile başlamak istiyorum. Can Dündar'ın Elton John konserindeki izlenimlerini anlattığı bir köşe yazısında "Your Song" isimli şarkı için, John Lennon'un hayranlığını dile getirmek adına, Elton John'un önünde diz çökmesinden bahsediliyordu. Şarkı, fakir bir genç tarafından sevgilisi için yazılmış dünyanın en samimi ve en sade hediyesi olması sebebi ile hem John Lennon hem de geniş kitleler tarafından çok sevilmiştir. Ben de bu şarkının en çok Moulin Rouge filmindeki Ewan McGregor yorumunu severim. Öyle içten bir haykırışla söylemiştir ki, Elton John'un naif yorumunun aksine bu isyankar hali kanaatimce daha etkileyici olmuştur. Bernie Taupin tarafından yazılmış olan şarkının sözlerine baktığımızda ise en basit sözlerin, nasıl en etkili sözlere dönüşüverdiği rahatlıkla görülebilir.


My gift is my song
And this one's for you
And you can tell everybody
That this is your song
It maybe quite simple
But now that it's done
Hope you don't mind
I hope you don't mind
That i put down in words
How wonderful life is now you're in the world...

Kardeşimin Hikayesi kitabını bitirdiğimde aklıma bu hikayenin gelmesinin sebebi, gayet sade bir hikayenin güçlü bir kalem ile nasıl etkileyici hale gelebileceğine bir kez daha tanıklık etmiş olmamdır. Bu etkileyicilik abartılı, farklı, sansasyonel olmaktan ziyade sakin, dingin ve derin bir etkileyicilikti. Kitabın konusu, karakterleri, dili, akışı ne kadar yalın ise hissettirdikleri de bu yalınlıkla ters orantılı olarak merak uyandırıcı, heyecanlandırıcı ve sarsıcıydı. 


Kitabı elime aldığımda, kapaktaki René Magritte’in “Les Amants” resmini incelerken başlamıştı ilk merakım. Resme bakarak hikayenin içeriği hakkında ipucu elde etmeye çalışırken, acaba birbirini hiç görmeden aşık olanların hikayesi mi, yoksa yasak bir aşk mı anlatıyor diye düşündüm ama hiç tahmin edemeyeceğim eski bir aşk hikayesi ile karşılaştım. Bu eski aşk hikayesiyle birlikte, içinde bulunduğumuz zamandan bir cinayet araştırması eş zamanlı olarak ilerliyor kitapta. Cinayet hakkında haber araştırması yapan ve Y kuşağının tipik bir temsilcisi olan meraklı gazeteci kız ile "Baby Boomer" olarak tabir edilen kuşağın temsilcisi olan kuralcı mühendis Ahmet Bey arasındaki farklı dünya görüşleri ve çekişmeler ile sarmalanmış hikaye bir solukta okunuyor. Her ne kadar Zülfü Livaneli gerçekçilikten hiç sapmıyor olsa da hikayelerinin içerisinde doğaüstü, mistik, ürpertici bir hava hissediliyor. Tam da bu sebeple, tıpkı Serenad'ın finalinde olduğu gibi bu kitabın sonunda da tüylerim diken diken oldu. 

Kardeşimin Hikayesi'ni tek bir cümle ile özetlemek gerekirse "Sade giriş, sakin gelişme, sarsıcı sonuç."